LİDERLİK YAKLAŞIMLARI
Liderlik ile ilgili gerçekleştirilen araştırmalar üç
grupta toplanabilir.
Bu araştırmalarda; liderin kişilik ve davranış
özellikleri, lider ve takipçileri arasındaki ilişkileri biçimlendiren
durumlar ve liderlerin takipçileri tarafından algılanma
süreçlerinin incelendiği ifade edilmektedir.
1900-1950 yılları arasında liderlik üzerine
gerçekleştirilen araştırmalarda, gücün merkezileşmesi ve kontrolü gibi öğelerin
öne çıktığı görülmektedir.
Bu dönemde liderlikte “Özellikler Yaklaşımı”
paralelinde yapılan çalışmalarda, bazı insanların doğal liderler
olduğu ve bu doğal liderleri başkalarından ayıran bazı fiziksel
özelliklere ve yeteneklere sahip oldukları ileri sürülmüştür.
Özellikler yaklaşımında, liderin sahip olduğu
özellikler, liderlik sürecinin etkinliğini belirleyen en önemli faktör
olarak kabul edilir.
Belirli bir grup içinde bir kişinin lider olarak
benimsenmesinin ve grubu yönetmesinin nedeninin, kişinin sahip olduğu
özellikler olduğuna inanılmaktadır.
Özellikler yaklaşımında liderin entelektüel, duygusal,
sosyal vb. kişisel özellikleri ile fiziksel özellikleri ortaya konmaya
çalışılmıştır.
Fiziksel olarak; boy, kilo, yaş, fiziksel
olgunluk belirtileri, sağlık durumu, yakışıklılık/güzellik gibi özellikler
öne çıkartılmıştır.
Kişisel özellikler ile ilgili olarak da zekâ, hitabet
yeteneği, bireylerarası ilişkiler ve haberleşme yeteneği, güven verme veya
güvenilir olma, girişimcilik ve riski göze alma, cesaret ve kendine güven
gibi özelliklere yer verilmiştir.
Liderlerin taşıdığı kişilik, fiziksel ve sosyal
özellikleri ortaya çıkarmaya çalışan özellikler kuramı bir bütün olarak
incelendiğinde bazı yönleri nedeniyle eleştirilmektedir.
Gerçekleştirilen çalışmalarda, etkin liderlerin
aynı özellikleri taşımadığı belirlenmiş, bazı gruplarda ise grup
üyelerinin liderin sahip olduğu özelliklerden daha fazlasına sahip
oldukları gözlenmiştir.
Toplumsal ve kültürel farklılıklar nedeniyle
değişik toplumlarda, bir liderde olması gereken özelliklerin de değiştiği
görülmektedir.
Bu sonuçlar liderlik sürecinin tam olarak
anlaşılabilmesi için bazı başka değişkenlere bakılmasını zorunlu
kılmıştır.
1950-1970 yılları arasında liderlik alanında,
liderin sahip olduğu özellikler yerine, liderin kurumun içerisinde
sergilediği yönetim tarzını öne çıkartan çalışmalara yer verilmiştir.
Bu çalışmaların en önemlilerinden biri Rensis
Likert tarafından yapılan otoriter liderlik – demokratik liderlik
ayrımıdır.
Bu dönemde gerçekleştirilen “Davranışçı Liderlik
Yaklaşımlarının” ana fikri; liderleri başarılı ve etkili yapan faktörlerin,
liderin özelliklerinden çok, liderin liderlik süreci içerisinde sergilediği
davranışları olduğu düşüncesidir.
Ralf M. Stogdill (Ohio State Üniversitesi) ve Rensis
Likert’in (Michigan Üniversitesi) öne çıkarttığı göreve ve insana dönük
liderlik biçimleri ilgi çeken bulgular olarak değerlendirilmektedir.
Davranışçı liderlik yaklaşımları ile ilgili diğer bir
çalışma, Blake ve Mouton’un yönetim tarzı matriksidir.
Yönetim tarzı matriksi, liderin ilgi
duyduğu iki temel boyut üzerine yapılandırılmıştır.
Bu modelin amacı, liderin yönetimi altında
bulunan örgüt çevresinde, üretim ve insan faktörüne ne kadar önem
verildiğinin gösterilmesidir.
1950’li yıllarda Douglas McGregor’un, etkili
liderlerin özelliklerini tanımladığı görülmektedir.
McGregor önceki çalışmalardan farklı olarak, liderlerin
tavır ve inanç yapıları üzerine odaklanmıştır.
Aynı dönemde Tannenbaum ve Schmidt bir yöneticinin, liderlik
stilini seçmesinde etkili olduklarına inandıkları değişik faktörleri tanımlayan
bir kuram geliştirmişlerdir.
Yönetici ve lider davranışlarının anlaşılması ile
ilgili olan diğer bir model ise, Rensis Likert’in Michigan araştırmalarından
sonra ortaya koyduğu Dörtlü Yaklaşım Modelidir.
Likert yöneticilerinin davranışlarını istismarcı
otokratik, yardımcı otokratik, katılımcı ve demokratik olmak üzere dört ana
grup altında toplamıştır.
1970-1980’li yıllar arasında yapılan çalışmalarda her
zaman, her yerde geçerli liderlik tarzının olamayacağı görüşü üzerinde
odaklanıldığı görülmektedir.
Liderlikte durumsal yaklaşımlar olarak isimlendirilen
bu dönemde, örgüt yapısı, örgütün kullandığı teknoloji, astların eğitim
düzeyleri ve kültürleri, örgütün dış çevresinde yer alan farklı
değişkenler ile liderlik süreci arasındaki ilişkiler ortaya çıkarılmaya
çalışılmıştır.
Liderlik ile ilgili çalışmalarda durumsallık
yaklaşımını ilk kez Fiedler kullanmıştır.
Fiedler’e göre her durum için geçerli olabilecek
çeşitli liderlik tarzı olmayıp, içinde bulunulan duruma göre etkili olabilecek
çeşitli liderlik tarzları söz konusudur.
Bu yaklaşımda etkin liderin kişiliğinin,
liderlik şeklinin ve davranışının, liderin içinde bulunduğu durumlara
bağlı olduğuna vurgu yapılmıştır.
Bu yaklaşıma göre, liderin faaliyetlerini
biçimlendiren bazı durumsal faktörlerin bulunmaktadır.
Durumsal yaklaşıma göre liderlik; yere, zamana
göre değişen karmaşık bir sistemin belirlediği yönetsel bir rol davranışı
olarak ifade edilmektedir.
1980’lerde ortaya çıkan ve “Çağdaş Liderlik
Yaklaşımları” olarak adlandırılan dönemde ise; “Karizmatik” (Conger
ve Kanungo, House) “Dönüşümsel” (Bass ve Avolio) ve klasik
ilişkiler yerine liderin bir patrondan çok bir
eğitici, bir
antrenör gibi davrandığı “Antrenör (Coaching)” liderler ile
ilgili araştırmalar yapıldığı görülmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder