28 Kasım 2022 Pazartesi

 LİDERLİK YAKLAŞIMLARI

 

Liderlik ile ilgili gerçekleştirilen araştırmalar üç grupta toplanabilir.

Bu araştırmalarda; liderin kişilik ve davranış özellikleri, lider ve takipçileri arasındaki ilişkileri biçimlendiren durumlar  ve liderlerin takipçileri tarafından algılanma süreçlerinin incelendiği ifade edilmektedir.

1900-1950 yılları arasında liderlik üzerine gerçekleştirilen araştırmalarda, gücün merkezileşmesi ve kontrolü gibi öğelerin öne çıktığı görülmektedir.

Bu dönemde liderlikte “Özellikler Yaklaşımı” paralelinde yapılan çalışmalarda, bazı insanların doğal liderler olduğu ve bu doğal liderleri başkalarından ayıran bazı fiziksel özelliklere ve yeteneklere sahip oldukları ileri sürülmüştür.

Özellikler yaklaşımında, liderin sahip olduğu özellikler, liderlik sürecinin etkinliğini belirleyen en önemli faktör olarak kabul edilir.

Belirli bir grup içinde bir kişinin lider olarak benimsenmesinin ve grubu yönetmesinin nedeninin, kişinin sahip olduğu özellikler olduğuna inanılmaktadır.

Özellikler yaklaşımında liderin entelektüel, duygusal, sosyal vb. kişisel özellikleri ile fiziksel özellikleri ortaya konmaya çalışılmıştır.

  Fiziksel olarak; boy, kilo, yaş, fiziksel olgunluk belirtileri, sağlık durumu, yakışıklılık/güzellik gibi özellikler öne çıkartılmıştır.

Kişisel özellikler ile ilgili olarak da zekâ, hitabet yeteneği, bireylerarası ilişkiler ve haberleşme yeteneği, güven verme veya güvenilir olma, girişimcilik ve riski göze alma, cesaret ve kendine güven gibi özelliklere yer verilmiştir.

 Liderlerin taşıdığı kişilik, fiziksel ve sosyal özellikleri ortaya çıkarmaya çalışan özellikler kuramı bir bütün olarak incelendiğinde bazı yönleri nedeniyle eleştirilmektedir.

 Gerçekleştirilen çalışmalarda, etkin liderlerin aynı özellikleri taşımadığı belirlenmiş, bazı gruplarda ise grup üyelerinin liderin sahip olduğu özelliklerden daha fazlasına sahip oldukları gözlenmiştir.

 Toplumsal ve kültürel farklılıklar nedeniyle değişik toplumlarda, bir liderde olması gereken özelliklerin de değiştiği görülmektedir.

 Bu sonuçlar liderlik sürecinin tam olarak anlaşılabilmesi için bazı başka değişkenlere bakılmasını zorunlu kılmıştır.

 1950-1970 yılları arasında liderlik alanında, liderin sahip olduğu özellikler yerine, liderin kurumun içerisinde sergilediği yönetim tarzını öne çıkartan çalışmalara yer verilmiştir.

 Bu çalışmaların en önemlilerinden biri Rensis Likert tarafından yapılan otoriter liderlik – demokratik liderlik ayrımıdır.

 Bu dönemde gerçekleştirilen “Davranışçı Liderlik Yaklaşımlarının” ana fikri; liderleri başarılı ve etkili yapan faktörlerin, liderin özelliklerinden çok, liderin liderlik süreci içerisinde sergilediği davranışları olduğu düşüncesidir.

Ralf M. Stogdill (Ohio State Üniversitesi) ve Rensis Likert’in (Michigan Üniversitesi) öne çıkarttığı göreve ve insana dönük liderlik biçimleri ilgi çeken bulgular olarak değerlendirilmektedir.

Davranışçı liderlik yaklaşımları ile ilgili diğer bir çalışma, Blake ve Mouton’un yönetim tarzı matriksidir.

 Yönetim tarzı matriksi, liderin ilgi duyduğu iki temel boyut üzerine yapılandırılmıştır.

 Bu modelin amacı, liderin yönetimi altında bulunan örgüt çevresinde, üretim ve insan faktörüne ne kadar önem verildiğinin gösterilmesidir.

1950’li yıllarda Douglas McGregor’un, etkili liderlerin özelliklerini tanımladığı görülmektedir.

 McGregor önceki çalışmalardan farklı olarak, liderlerin tavır ve inanç yapıları üzerine odaklanmıştır.

Aynı dönemde Tannenbaum ve Schmidt bir yöneticinin, liderlik stilini seçmesinde etkili olduklarına inandıkları değişik faktörleri tanımlayan bir kuram geliştirmişlerdir.

Yönetici ve lider davranışlarının anlaşılması ile ilgili olan diğer bir model ise, Rensis Likert’in Michigan araştırmalarından sonra ortaya koyduğu Dörtlü Yaklaşım Modelidir.

Likert yöneticilerinin davranışlarını istismarcı otokratik, yardımcı otokratik, katılımcı ve demokratik olmak üzere dört ana grup altında toplamıştır.

1970-1980’li yıllar arasında yapılan çalışmalarda her zaman, her yerde geçerli liderlik tarzının olamayacağı görüşü üzerinde odaklanıldığı görülmektedir.

Liderlikte durumsal yaklaşımlar olarak isimlendirilen bu dönemde, örgüt yapısı, örgütün kullandığı teknoloji, astların eğitim düzeyleri ve kültürleri, örgütün dış çevresinde yer alan farklı değişkenler ile liderlik süreci arasındaki ilişkiler ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.

Liderlik ile ilgili çalışmalarda durumsallık yaklaşımını ilk kez Fiedler kullanmıştır.

Fiedler’e göre her durum için geçerli olabilecek çeşitli liderlik tarzı olmayıp, içinde bulunulan duruma göre etkili olabilecek çeşitli liderlik tarzları söz konusudur.

 Bu yaklaşımda etkin liderin kişiliğinin, liderlik şeklinin ve davranışının, liderin içinde bulunduğu durumlara bağlı olduğuna vurgu yapılmıştır.

 Bu yaklaşıma göre, liderin faaliyetlerini biçimlendiren bazı durumsal faktörlerin bulunmaktadır.

 Durumsal yaklaşıma göre liderlik; yere, zamana göre değişen karmaşık bir sistemin belirlediği yönetsel bir rol davranışı olarak ifade edilmektedir.

 1980’lerde ortaya çıkan ve “Çağdaş Liderlik Yaklaşımları” olarak adlandırılan dönemde ise; “Karizmatik” (Conger ve Kanungo, House) “Dönüşümsel” (Bass ve Avolio) ve klasik ilişkiler yerine liderin bir patrondan çok bir eğitici,                 bir antrenör gibi davrandığı “Antrenör (Coaching)” liderler ile ilgili araştırmalar yapıldığı görülmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

REKREASYON EĞİTİMİNİ PROGRAMLAMA SÜRECİ   Rekreasyonel etkinliklerin bireylerde gelişim sağlaması eğitim programları ile olanaklıdır. ...