GASTRONOMİ NEDİR ?
Yeme
içme olayı insanın var oluşundan beri yaşamını sürdürebilmesi için hayati önem
taşımaktadır.
Her
ülkenin coğrafi koşulları; fiziki-beşeri ve ekonomik özellikleri yeme içme
kültürü üzerinde etkili olabilmektedir.
Toprağının
yapısı, suyunun özellikleri, rüzgâr alıp almaması, güneşin konumu
yiyecekler üzerinde doğrudan etki yaratabilmektedir.
Çünkü
bir yörede yetişen bir ürün doğal yapıdan dolayı başka bir yörede
yetişmeyebilir.
Bu
durumda etkili olabilecek iklim koşulları ve toprağın yapısı ürünün
karakteristiği üzerinde rol oynar.
Her
ülkenin ve her ulusun coğrafyasının, yaşam biçiminin ve tat duygusunun
vazgeçilmez ögelerini taşıyan yemek kültürü mevcuttur.
Ülkelerin
yemek kültürlerini belirleyen en önemli unsur coğrafi koşullarıdır.
Daha
sonra ise kültürel yaşanmışlıklar, kuşaktan kuşağa aktarımlar genel
kültürü ve mutfak kültürünü etkisi altına almışlardır.
1825
yılında gastronomi terimi ilk kez insanoğlunun yeme içme faaliyeti olarak
tanımlanmıştır.
Gastronominin
gelişimi ve tarihi her dönemde sosyolojik ve ekonomik açıdan toplumları
etkisi altına almıştır.
Önceleri
mutfakla ilgili, yemek yeme adabı ile ilgili davranışlar toplumun
hiyerarşik konumu bakımından üst seviyelerini etkilemiş; özellikle
soylular yemeklerini sağlıklı ve gösterişli hazırlayan aşçılara evlerinde
yer vermeye başlamışlardır.
Aşçılar
da beslenme ve sağlık özellikleri açısından mönüler hazırlamışlardır.
Etimolojik
olarak Yunanca mide anlamına gelen gaster ve yasa anlamına gelen
nomos kelimelerinin bileşiminden oluşan gastronomi teriminin ilk olarak M.Ö. 4.
yüzyılda yaşamış olan Archestratus’un bir şiirinde geçtiği söylenir.
”Gastronomie”
teriminin açıklanması ve yaygın olarak kullanımının başlaması ise on dokuzuncu
yüzyılda Fransa’da hayat bulur.
Gün
geçtikçe Gastronomi; kültürel dışavurumculuğun yaşamın içinde estetik bir
oluşum haline gelmiştir.
20.
Yüzyıldan sonra her alanda olan olumlu gelişmeler gastronomiyi dev bir
yiyecek içecek endüstrisi haline getirmiştir.
Ayrıca
akademik ve pratik konularda yemek konusu incelenmeye başlanmıştır.
Hatta
bazı akademik çalışmalarda turistlerin gezileri esnasında gastronominin
cazibe noktası olduğu ifade edilmiştir.
Yiyecek
içecek faaliyeti gerek sunum, gerekse sağlıklı mönülerin oluşturulması
açısından seyahat eden bireylerin ilgisini çekmiş ve sadece yiyecek-içecek
amaçlı gastronomik turlar düzenlenmeye başlanmıştır.
Turizm
çeşitleri olarak adlandırılan kültürel turizmin de içinde yer alan gastronomi
seyahatleri tüm dünyada rağbet görür hale gelmiştir.
Kültür
terimi çok geniş bir spektrumu ifade eder.
Örneğin
ören yerleri, anıtlar, kalıntılar yanında, örf ve âdetler, inançlar,
geçmişten taşıdığı uğraşlar, yaşam biçimleri, mutfağı, kısacası tüm
değerlerini o toplumun kültürü olarak belirtmek mümkündür.
Mutfak
kültürü; kültürel gezilerde özellikle önem kazanmaya başlamış; yöreye özgü
geleneksel yemeklerin hazırlanışı, pişirilmesi ve tadımı kişilerin özel
rağbet gösterdiği durum haline gelmiştir.
Bu
durum restaurant ve lokantaların da mönülerini değiştirerek yerel ve
organik yiyeceklere yer vermelerine neden olmuştur.
Hızla
gelişen teknoloji ve sanayileşmeyle birlikte doğanın tahribi, fiziksel
çevre koşullarının bozulması bireyleri olumsuz olarak etkilemekte kent
yaşamından kaçıp daha sakin, sessiz yerlere gitme isteğini arttırmaktadır.
Yaşanan
tüm bu gelişmeler “sürdürülebilir turizm” kavramı ve sürdürülebilir
turizmin bir yansıması olarak değerlendirilen “sürdürülebilir gastronomi
turizmini” kavramlarını gündeme getirmiştir.
Sürdürülebilir
gastronominin de devamı için temel ekolojik süreçlerin ve bitki örtüsünün
korunmasının yanı sıra biyolojik çeşitliliğin flora ve faunanın zarar görmemesi
ve devamlılığının sağlanması esas alınmalıdır.
Ayrıca
yöresel yemek kültürlerinin yaşatılması, korunması ve unutulmaması için yerel
yönetimlerle işbirliğine gidilerek unutulmaya yüz tutmuş yemeklerin ve
yöresel içeceklerin envanterleri hazırlanmalıdır.
Sürdürülebilir
gastronomi turizminin yerel halk ve yöredeki tarımsal faaliyetleri geliştirip,
destekleyecek şekilde gerçekleştirilen turizm hareketliliği ve sürdürülebilir
gastronomi hareketliliğinde seyahat etmede motivasyon faktörü olarak yerel,
otantik, nostaljik, insan sağlığı için yararlı, besin değeri yüksek, çevreye
duyarlı şekilde üretilen, hazırlanan ve tüketilen yiyecek ve içeceklerin
karşımıza çıkmadır.
Günümüzde
sürdürülebilir turizm çerçevesinde başlayan yavaş turizm
hareketliliğinin parçası olarak anılan “slow city” “slow food” kavramları yerel
kültürlere, yerel mutfaklara ilgi duyanlar için İtalyanca bir kelime olan
“Citta” ile İngilizce “slow” kelimesinin birleşimi olan “Cittaslow” terimi
bir hareketin ismini oluşturmuştur.
1999
yılında Paolo Saturnini’nin, İtalya’nın Toscana bölgesinde Chianti
Belediye Başkanı olarak başlattığı girişim sakin şehirlerin oluşumu için
önderlik etmektedir.
Türkiye’de
15 merkez Cittaslow üyesi olmaya aday görülmüştür.
Bunlar;
Perşembe (Ordu), Taraklı(Sakarya), Vize (Kırklareli), Gökçeada
(Çanakkale), Seferihisar (İzmir), Yenipazar(Aydın), Akyaka (Muğla), Yalvaç
(Isparta), Eğirdir (Isparta), Gerze (Sinop),Göynük (Bolu), Mudurnu (Bolu),
Şavşat ( Artvin), Uzundere (Erzurum), Halfeti (Urfa)’dır.
Yeni
adaylar için de prosedürler devam etmektedir.
Balıkesir’in
ilçelerinden biri olan Ayvalık son zamanlarda doğal kaynaklara dayalı turizm
faaliyeti olarak ilgi çeken merkezlerden biri olarak anılmaktadır.
Fakat
aynı zamanda kültür turizmini potansiyeline de sahiptir.
Edremit
Körfezi içinde bulunan Ayvalık’ta Cittaslow “yavaş şehir” anlamını
taşıyabilecek çevre politikaları, geleneksel kültürel değerleri koruma, altyapı
politikaları, teknolojik ve kentsel kalite için tesisler, misafirperverlik ve
farkındalık gibi Cittaslow “yavaş şehirler için aranan önemli özellikler
kategorisine giren yukardaki belli başlı şartlara sahip görünmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder